YARGITAY
    Hukuk Genel Kurulu
    Esas No: 2017/13-650
    Karar No: 2020/301
    Karar Tarihi: 12-03-2020

    AYIP NEDENİYLE SÖZLEŞMEDEN DÖNME VE BEDEL İADESİ DAVASI -YAPILAN YARGILAMADA TELEVİZYONUN ANAKARTINDA MEYDANAGELEN VE GÖRÜNTÜ VERMEMESİNE SEBEP OLAN ARIZANIN ÜRETİMDENKAYNAKLI GİZLİ AYIP MAHİYETİNDE OLDUĞU – HÜKMÜN ONANMASI

    ÖZET: Yapılan yargılamada, televizyonun anakartında meydana gelen ve görüntü vermemesine sebep
    olan arızanın üretimden kaynaklı gizli ayıp mahiyetinde olduğu, zamana bağlı olarak ortaya çıktığı ve
    kullanıcı hatasının bulunmadığı bilirkişi tarafından tespit edilmiştir. Bir elektronik cihazın anakartının
    onun asli fonksiyonlarını yerine getirmesini sağladığı genel hayat tecrübesiyle de malûmdur. Tüm
    bunlar birlikte değerlendirildiğinde satın alınan maldaki üretimden kaynaklı ayıbın ağır kusurla
    tüketiciden gizlendiğinin kabulü gerekir. Bu hâlde üretici yanında satıcı da tüketicinin seçimlik
    haklarından sorumlu tutulmalıdır. Hâl böyle olunca Mahkemece davalının zamanaşımı defi yerinde
    görülmeyerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir. Sonuç itibariyle yukarıda
    açıklanan genişletilmiş gerekçelerle direnme kararının onanması gerekir.

    (4077 S. K. m. 4, 13) (6098 S. K. m. 146, 161) (818 S. K. m. 125, 140) (Garanti Belgesi Uygulama
    Esaslarına Dair Yönetmelik m. 13)
    1. Taraflar arasındaki “ayıp nedeniyle sözleşmeden dönme ve bedel iadesi” davasından dolayı yapılan
    yargılama sonunda, Ankara 5. Tüketici Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı
    vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş,
    Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ

    Davacı İstemi:

    4. Davacı 24.05.2012 tarihli dava dilekçesinde; 01.06.2009 tarihinde 4.500TL bedelle davalıdan satın
    aldığı Samsung marka televizyonun 03.05.2012 tarihinde arızalandığını, yetkili servis ile
    görüşüldüğünde cihazın garanti süresi dolduğundan tamirin ücretli olarak yapılabileceğinin
    söylendiğini, arızanın televizyonun panelinden kaynaklandığını, bu teknolojideki bir televizyonda en
    önemli parçanın panel olması nedeniyle tamirinin gerektirdiği ücretle yeni bir televizyon dahi
    alınabileceğini, kullanım hatası olmaksızın üretim hatasından kaynaklanan bu tip bir arızanın cihazın
    kullanım süresini kısaltabileceği hususunda kendisine servis tarafından bilgi verildiğini ancak ileri
    derecede teknik ve detaylı bir analizi gerektirecek kadar gizli ayıbı bünyesinde barındıran kusurlu
    cihazın mevcudiyeti hâlinde üreticilerin 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 96. maddesi çerçevesinde ve
    on yıllık zamanaşımına tabi şekilde sorumluluklarının bulunduğunu, cihaza ödenen ücret göz önüne
    alındığında beklenen kalitenin sağlanamadığını ve cihazın lüzumlu vasfında ortaya çıkan esaslı
    kusurun kullanım ömrünü de kısalttığını ileri sürerek ürün bedelinin davalıdan faiziyle tahsiline karar
    verilmesini talep ve dava etmiştir.

    Davalı Cevabı:

    5. Davalı vekili; 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 13. ve Garanti Belgesi
    Uygulama Esaslarına Dair Yönetmelik’in 13. maddesi hükmü gereği müvekkilinin satılan malı garanti
    süresi içerisinde meydana gelen arızalar hâlinde ücretsiz onarım yükümlülüğünde olduğunu, ancak
    davacının iki yıllık garanti süresi geçtikten çok sonra ortaya çıkan arıza ile ilgili olarak açtığı davanın
    haksız ve mesnetsiz bulunduğunu, nitekim Kanun’un 4. maddesinde açıkça ayıp daha sonra ortaya
    çıkmış olsa bile bu tip davalarda zamanaşımının malın tesliminden itibaren iki yıl olarak
    düzenlendiğini, davanın bu yönden de reddi gerektiğini savunmuştur.

    Mahkeme Kararı:

    6. Ankara 5. Tüketici Mahkemesinin 14.02.2013 tarihli ve 2012/813 E., 2013/172 K. sayılı kararı ile;
    dava konusu televizyonun anakartında meydana gelen arızanın üretimden kaynaklı olduğu, zamanla ve
    kullanıldıkça ortaya çıkan arızanın üründen beklenen faydanın sağlanmasına engel teşkil ettiği,
    davalının söz konusu gizli ayıp nedeniyle zamanaşımından faydalanamayacağı ve tüketicinin seçimlik
    haklarına karşı sorumluluğunun bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, ürünün davalıya iadesiyle
    satış bedeli 4.500TL’nin iade tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar
    verilmiştir.

    Özel Daire Bozma Kararı:

    7. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde
    bulunmuştur.

    8. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 07.11.2013 tarihli ve 2013/15574 E., 2013/27664 K. sayılı kararı ile;
    “Dava, ayıp iddiasına dayalı olarak 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun çerçevesinde
    ürün bedelinin iadesi istemine ilişkindir. Yapılan bilirkişi incelemesinde üründe anakart arızasının
    bulunduğu ve üretimden kaynaklı gizli ayıp teşkil ettiği bildirilmiş, mahkemece bu doğrultuda davanın
    kabulüne karar verilmiştir. 4077 sayılı Kanunun 13. maddesinde garanti süresinin malın teslimi ile
    başlayacağı, satıcının garanti belgesi kapsamındaki malların bu süre içerisinde arızalanması hâlinde
    malı hiçbir ücret talep etmeden tamir etmekle yükümlü olduğu, 4. maddesinde ise ayıplı maldan
    sorumluluğun, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye teslimi tarihinden itibaren iki
    yıllık zamanaşımına tabi olduğu, ayıbın tüketiciden sağlayıcının ağır kusuru veya hilesi ile gizlenmesi
    hâlinde zamanaşımı süresinin işlemeyeceği açıkça düzenlenmiştir. 1.6.2009 tarihinde satın alınan
    televizyonun tesliminden itibaren yaklaşık 3 yılın hitamında ve garanti süresi dolduktan sonra
    arızalanması ve ayıbın hile ile gizlendiği de ileri sürülüp ispatlanmamış olması karşısında davanın
    reddi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulüne hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup hükmün
    bozulmasını gerektirir…” şeklindeki gerekçeyle hüküm bozulmuştur.

    Direnme Kararı:

    9. Mahkemece 27.03.2014 tarihli ve 2014/315 E., 2014/678 K. sayılı karar ile; ilk karar gerekçelerinin
    yanında “ürünün garanti süresi iki yıl olmakla birlikte kullanım ömrünün 10 yıl olduğu, oldukça pahalı
    bir bedelle markasına ve kalitesine olan güven nedeniyle satın alınan ve kullanım ömrü 10 yıl olan
    dava konusu ürünün davacının kullanım hatası olmaksızın kullanılamaz hâle geldiği, ürünün ana
    kartının arızalı olduğu anlaşıldığından dosyada mevcut bilirkişi raporu dosya içeriğine uygun hüküm
    kurmaya elverişli ve yeterli olduğu” şeklindeki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:

    10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK

    11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; garanti süresi dolduktan sonra
    meydana çıkan üretimden kaynaklı gizli ayıp iddiasına dayalı olarak tüketicinin bedel iadesi istemiyle
    açtığı davada 4077 sayılı Kanun’un 4. maddesinde ayıba karşı sorumluluk ile ilgili olarak düzenlenen
    iki yıllık zamanaşımı süresinin somut olay bakımından uygulanmasının mümkün olup olmadığı
    noktasında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE

    12. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle zamanaşımı kavramına kısaca değinmek gerekir.

    13. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 125-140., 6098 Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 146-161.
    maddeleri arasında düzenlenen zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup alacak
    hakkının alacaklı tarafından yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmemesi hâlinde dava
    yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun kalınması sonucunu doğurur.

    14. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte,
    böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu
    hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber artık doğal bir borç (Obligatio
    naturalis) hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması,
    onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli olmayıp borçlunun kendisine karşı açılmış olan alacak
    davasında alacaklıya yönelik bir def’ide bulunması şarttır (Reisoğlu, S.: Borçlar Hukuku Genel
    Hükümler, İstanbul 1998, s.334 vd.; Kuru, B./Arslan, R./Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku, Ankara
    1995, s.304 vd.; Üstündağ, S.: Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 1997, s.346 vd.; Pekcanıtez,
    H./Atalay, O./Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2009, s.323; HGK’nın 05.02.2019 tarihli ve
    2018/21-523 E., 2019/70 K. sayılı; 3.5.2006 tarihli ve 2006/4-232 E., 2006/269 K. sayılı kararları).

    15. Yargıtayın istikrar kazanmış son uygulamalarına göre, zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle, maddi
    hukuktan kaynaklanan bir defi olup, usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır [Kuru, B.: Hukuk
    Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:II, s.1761; Von Tuhr,A.: Borçlar Hukuku (C. Edege
    Çevirisi), Ankara 1983, s.688 vd.; Canbolat, F.: Def’i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri
    Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt:III, Sayı:1, Kayseri 2008, s.255 vd.; HGK’nın
    23.05.2019 tarihli ve 2017/13-563 E., 2019/605 K. sayılı, 04.10.2018 tarihli ve 2017/4-1420 E.,
    2018/1419 K. sayılı; 12.03.2014 tarihli ve 2013/4-544 E., 2013/315 K.sayılı kararları].

    16. Nitekim, Türk-İsviçre öğretisinde ağırlıklı görüşün ve İsviçre Federal Mahkemesinin de,
    zamanaşımını maddi hukuka ilişkin bir kavram olarak kabul ettikleri anlaşılmaktadır (Erdem, M.: Özel
    Hukukta Zamanaşımı, 1. Baskı, İstanbul 2010, s.8, dipnot 15-16).

    17. Hem mülga BK’nın 125. maddesi hem de TBK’nın 146. maddesi ile alacak haklarının tabi olacağı
    genel zamanaşımı süresi on yıl olarak düzenlemiştir. Ancak madde metninde de açıklandığı üzere
    kanun koyucu tarafından bunun aksine yasal düzenleme yapılabilir.

    18. Nitekim yürürlük tarihi itibariyle somut uyuşmazlıkta uygulanması gereken 4077 sayılı TKHK’nın
    tüketicinin ayıp nedeniyle sahip olduğu seçimlik haklara ilişkin zamanaşımı süresini öngören 4/4.
    maddesi şu şekildedir:

    “Bu madde ile ayıba karşı sorumlu tutulanlar, ayıba karşı daha uzun bir süre ile sorumluluk
    üstlenmemişlerse, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye
    teslimi tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Bu süre konut ve tatil amaçlı taşınmaz
    mallarda beş yıldır. Ayıplı malın neden olduğu her türlü zararlardan dolayı yapılacak talepler ise üç
    yıllık zamanaşımına tabidir. Bu talepler zarara sebep olan malın piyasaya sürüldüğü günden başlayarak
    on yıl sonra ortadan kalkar. Ancak, satılan malın ayıbı, tüketiciden satıcının ağır kusuru veya hile ile
    gizlenmişse zamanaşımı süresinden yararlanılamaz.”

    19. Bu düzenlemeye göre ayıptan sorumluluk, ayıp sonradan ortaya çıkmış olsa dahi iki (tatil amaçlı
    taşınmazlarda beş) yıllık zamanaşımı süresiyle sınırlıdır. Kural bu olmakla birlikte maddenin son
    cümlesinde istisna öngörülmüş ve ağır kusur veya hile ile ayıbı tüketiciden gizleyen satıcının
    zamanaşımı süresinden yararlanamayacağı hüküm altına alınmıştır.

    20. Bir başka anlatımla; ayıplı mal hükümlerine göre satıcı ve onunla birlikte mesul olan kişilerin
    tüketicilerin seçimlik haklarından sorumluluğu, her alacak iddiasında olduğu gibi, zamanaşımına
    tabidir. TKHK’da bu süre yukarıda açıklandığı üzere iki yıl ise de kanun koyucu bu kısa süreli
    zamanaşımını öngörürken bir yandan da bazı durumlarda bu süreyle bağlı olmanın kanunun ruhuna
    aykırı mağduriyetler doğuracağını öngörerek ayıbın ağır kusur ve hile ile tüketiciden gizlenmesi hâline
    ilişkin istisnalar getirmiştir. Ağır kusur veya hile ile ayıbın gizlendiğini ispat yükü kuşkusuz tüketiciye
    aittir.

    21. Bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık irdelendiğinde; her tüketim malının belli bir kullanım
    ömrü olması tabii ise de günümüz teknolojik koşullarında üreticilerin piyasaya sürdükleri dayanıklı
    tüketim mallarının asli parçalarını oluştururken üründen beklenen mutat ömrü karşılayacak donanımı
    sunması gerekir. Tüketici bu haklı beklenti ve güvenle hareket eder. Aksi hâlde, yani garanti süresinin
    dolmasından sonra üretimdeki hata sebebiyle malın tümüyle işlevsiz hâle gelmesi riskini ve hiçbir
    kusuru olmamasına rağmen bundan doğan sorumluluğunun salt kendisi üzerinde kalacağını bilse
    tüketici bu malı satın almayacaktır. Somut olayda davacı tüketicinin, sözleşme tarihi koşullarına göre
    yüksek bir bedelle satın aldığı televizyondan beklentisinin, ileri teknolojiyle ve titizlikle üretilmiş,
    kaliteli ve sağlam bir elektronik cihaz almak olduğu açıktır. Ne var ki söz konusu cihaz garanti
    süresinin dolmasının akabinde arızalanmış ve bu arıza sebebiyle kullanılamaz hâle gelmiştir. Davacı,
    onarım talep ettiğinde garanti süresinin dolduğu belirtilerek neredeyse yeni bir televizyon alabileceği
    miktarda tamir ücreti istenmesi üzerine eldeki davayı açmak zorunda kaldığını ifade etmiştir. Yapılan
    yargılamada, televizyonun anakartında meydana gelen ve görüntü vermemesine sebep olan arızanın
    üretimden kaynaklı gizli ayıp mahiyetinde olduğu, zamana bağlı olarak ortaya çıktığı ve kullanıcı
    hatasının bulunmadığı bilirkişi tarafından tespit edilmiştir. Bir elektronik cihazın anakartının onun asli
    fonksiyonlarını yerine getirmesini sağladığı genel hayat tecrübesiyle de malûmdur. Tüm bunlar birlikte
    değerlendirildiğinde satın alınan maldaki üretimden kaynaklı ayıbın ağır kusurla tüketiciden
    gizlendiğinin kabulü gerekir. Bu hâlde üretici yanında satıcı da tüketicinin seçimlik haklarından
    sorumlu tutulmalıdır.

    22. Hâl böyle olunca Mahkemece davalının zamanaşımı defi yerinde görülmeyerek verilen direnme
    kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.

    23. Sonuç itibariyle yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçelerle direnme kararının onanması gerekir.

    IV. SONUÇ:

    Açıklanan nedenlerle;

    Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
    Aşağıda dökümü yazılı (282,15TL) harcın temyiz edenden alınmasına,
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086
    sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesine göre karar düzeltme yolu kapalı
    olmak üzere 12.03.2020 tarihinde oybirliği ile kesin olarak karar verildi.